19 Nisan 2008 Cumartesi

Ben Henry miyim, bu topa vuran kimdir kompüter?

Kutner ve Olson'un Harvard Üniversitesi ve Massachusets General Hospital bünyesinde, 1200 ortaokul öğrencisi üzerinde yaptıkları çalışma ve bundan yola çıkarak ebeveynler için yazdıkları kitap hakkında çıkan yazılar, beni bilgisayar oyunlarındaki şiddet üzerine düşünmeye sevk etti sayın seyirciler. (Artık sevksiz de üniversite hastanelerine başvurabiliyoruz ancak, henüz Harvard'a değil.)

Özellikle ilgimi çeken bir husus var; neden bilgisayar oyunlarının içinde bu kadar şiddet var. Kısa yoldan cevabı, şiddet içeren oyunların çok satması, çok satacağı garanti olan oyunların daha çok yapılması olabilir. Ancak baştan neden şiddet içeren oyunların tercih edildiğinin cevabını vermiyor bu açıklama.

Kanımca şiddet, bilgisayar oyunlarının ne hakkında olduğundan çok, nasıl olduğu sorusunun cevabı. Şiddetin nasıl olduğu, ne olduğu, anlamının ne olduğu hakkında bir bilgisayar oyunu hatırlamıyorum. Ancak oyuncunun oyunda özdeşim yaptığı karakterin, kendine uygun olan bir amaca ulaşmak için şiddete başvurduğunun gösterildiği oyunlar çokça.

Bir bilgisayar oyununu oynadığımızda, aslında zihnimizin içinde, bir başka dünyada olan bir başka şey olduğumuzu hayal ediyoruz. Yani Kayıp Cinnet'le oturup FIFA 07 oynadığımızda, Henry'ye ait nesne temsili ile kendimizi bir kabul ediyoruz. Oyunun kuralları ile tanımlanmış bir evrenin içindeyiz, ve bu evrenin içinde haz arıyoruz/cezadan kaçıyoruz.

Bu oyun evrenlerinin bungünkü kurallarını belirleyen, teknik kısıtlamalar olduğunu düşünüyorum. Şimdilik oyunların en iyi yapabildiği şey, kendimizi üç boyutlu bir uzayda diğer nesnelerle fiziksel etkileşime giren bir nesne olarak göstermek. Yani bilgisayar oyunlarının bugünkü dili, hareket etmenin ve nesneleri değiştirmenin dili. Ödül veya ceza da bunlarla belirlenmiş görevleri ne kadar iyi yerine getirebildiğimizle ilgili.

Aslında şiddet, bu bedensel dilin en güçlü kullanımı. Kendimiz olmayan ancak birisi olduğunu hayal ettiğimiz bir nesne ile bir ilişki kurma biçimi. Böylelikle ne kadar şiddet uygulayabiliyorsak, o kadar çok dünyayı değiştirmiş oluyoruz. Yani temel bir bedensel dilin, bir lehçesi şiddet.

Bu temel dil, çeşitli bağlamlarda kullanılarak, değişik oyun janrlarında kullanılıyor. Tabi leksikal bir dil de kullanılıyor, bu dilin kullanımı bazen oyuncuları oyunun bağlamında tutmaya yarıyor, hikaye anlatımını kolaylaştırıyor, bazen de, diyelim ki bir adventure oyununda bize sunulan sözlerden birini seçtiğimizde olduğu gibi, oyun evreniyle etkileşimde bulunmamızı sağlıyor. Ancakbu türden oyunlar, oyun endüstrisinin gelişimi boyunca, marijinal kalmış oyunlar.

Bence beden değil de kelime dilini kullanan oyunların rağbet görmemesinin sebebi de bazı teknik kısıtlamalar. Bugün için bizim söylediğimiz şeyin anlamını kavrayabilecek bir bilgisayar bulunmuyor. Böyle bir bilgisayar için yazılacak bir oyun, zannediyorum bütün FPS'lerden daha çok satacaktır. Yani bedenin dili ile yaptığımıza yakın gerçekçilikte bir kelime dili evreni olan bir oyun, kanımca en kral oyun olurdu.

Belki de MMORPG türü oyunların bu kadar yaygın oynanmasının sebeplerinden biri de insanların beden dili dışında iletişim kurabilecekleri bir dünyada oynamak istemeleri.

Yapılan bilgisayar oyunlarının konularının, bu teknik kısıtlamalar tarafından belirlendiğine inanıyorum, dolayısıyla daha konuşkan ve dinlemeye meyilli oyunlar çıkana kadar, ekranda bir şeyleri patlatmaya, üzerinden atlamaya, dövmeye ve onlara ateş etmeye devam edeceğiz gibi görünüyor.


Zannediyorum elimizde sadece çekiç olduğu için, her şey bize çivi gibi görünüyor.