Kurban Bayramı'nı idrak ettiğimiz bu pazartesi günü, elbette adımız öldüren şaka olduğuna göre, bununla ilgili bir şeyler yazmalıyım.
Öncelikle dikkat ettiğim bir husus, Ramazan Bayramı'nın aksine, Kurban Bayramı'nda pek öyle "nerede o eski bayramlar" lafı edilmiyor. Zira eski bayramlarda olduğu gibi yeni bayramlarda da kan çıkıyor, beynimize kokusuyla, görüntüsüyle öldürmenin anısı kazınıyor. Unutmaya mahal yok.
Öldürme dedik zira, kurban etmenin esas anlamı boşuna öldürmedir. Şimdiki Kurban Bayramı anlam bozulmasına uğramış bir durumda. Gerçek bir kurban etmede kurbanın eti törensel bir bağlam dışında yenmemeli. Bizim bu günlerde yaşadığımız eski bir geleneği hatırlatan kasaplık faaliyeti sadece.
Bir de sözde hayır işlemek. Zavallı fakirler açlar, boşa gitmesi gereken etleri bari onlara verelim. Evet fakirlerin zenginlikten tatmaları için illa kanlı bıçaklı bir şeyler gerekir. Bir de ölüm.
Kurban Bayramı'ndaki öldürme, modern insanlara biraz ağır geliyor. Gerçek olan her şey gibi. Bir kere yakışıklı bir öldürme biçimi. Son derece kişisel. Her koyun kendisi ölüyor. Fabrikada Auschwitz tarzı bir endüstriyel öldürme değil. Bir hasmınızı (veya hısmınızı) öldürür gibi kesiyorsunuz boğazını.
Bir canlıyı böyle öldürmek aslında onunla çok gerçek bir bağ kurmayı gerektirir. Kurban kesen dangalakların çoğu, böylesi bir bağ kuramamak yüzünden bence, diyelim ki modern bir eleştiri karşısında bu davranışı savunamıyor. Kestiği öküzden daha öküz bir kesici. Öldürmenin bir ciddiyeti olmalı. Bana kalırsa kasaplıktan çok şamanlık gerektiren bir eylem.
Bir de benzettiğim başka bir şey var, doktorluğa benzeyen bir şey bu kurban kesme. Hayvanın canı sana emanet. Onun ölümünü sen de yaşıyorsun, beraber bir ölüm yaşıyorsunuz. Kurban kesmek aslında birisini intihar etmek.
Ben de kurban kesmiş gibi anlatıyorum böyle...
Şimdilik birilerine can borcum yok.